Mustafa Yılmaz


Yayın Tarihi:

15 Eylül 2018 Cumartesi 00:00:00

Kağıt Parçası

Günümüzde medeniyet, uygarlık ve kültür kavramı birbirinin yerine kullanılan, buna ek olarak da teknolojik güç ile özdeşleşmeye başlayan bir karmaşaya maruz kalmıştır. Kimi düşünürler uygarlığı tüm insanların etkileşimi sonucu ortaya çıkan evrensel bir değer olarak kabul ederken, medeniyeti belli bir toplumun yaşamı boyunca oluşturduğu kendine özgü değerler olarak ifade etmektedir. Kimileri ise medeniyeti evrensel bir değer olarak kabul edip bir toplumun kendine özgü değerlerini ise  kültür kavramı ile ifade etmektedir.

Aslında kültürle başlayıp, medeniyetle devam eden ve uygarlık ile nihayetlenen bir sıralama söz konusudur. Bir toplumun kendine has değerlerinin tümü o toplumun kültürünü oluşturmaktadır. Medeniyet ise bir toplumla ait bazı değerlerin farklı toplumlar tarafından benimsenmesi durumudur. Uygarlık ise tüm toplulukların oluşturduğu genel bir kavramdır diyebiliriz. Başka bir deyişle kültür yerel, medeniyet toplumlararası, uygarlık ise evrensel bir durumdur. Günümüzde toplumlar coğrafi sınırlarla belirlenmiş kültürel alanlarını, farklı yapılanmalar içerisinde bir araya getirerek kendilerine ait bir medeniyet oluşturmaktadır. Bu oluşan yapılar içerisinde kendilerinden olmayanlara karşı egemenlik kurma amacında olanlar diğerlerini savaşla ya da siyasetle kendilerine dahil etmek yerine, kendi değerleri ile dönüştürüp çıkarları için kullanma yoluna gitmektedirler. İşte burada bizlere düşen en büyük sorumluluk kendi kültürel değerlerimizden yola çıkarak olabildiğince geniş bir medeniyet ağı oluşturmak ve kedi medeniyetleri ile üzerimize ağ atmak isteyenlere karşı güçlü durmaktır. Siz hangi alanda ne kadar güçlü olursanız olun medeniyet hedefinizi toplumunuza doğru anlatıp benimsetemez ve bir ortak bilinç oluşturamazsanız tam anlamı ile hedefe varamazsınız. Dilin oluşması ve yazının icadı ile birlikte sistematik bir hale gelen iletişim, bugün hala aynı iki değer üzerinden devam etmektedir. Yüz yüze ilişkilerin sınırlı olduğunu düşündüğümüzde, iletişimin ve ortak değerleri paylaşmanın en önemli aracı olarak yazı karşımıza çıkmaktadır. Yazılı paylaşımlar günümüzde bireyler arasında iletişimi sağladığı gibi çağlar boyunca nesiller arasında da iletişimi sağlayan en önemli aktördür. Kağıdın icadına kadar kullanılan taşlar, metal levhalar, deriler işlevsel olarak yazının iletişim gücünü ortaya koymada yeterli olamamıştır. Papirüs ile başlayan ve sonrasında günümüzde kullandığımız kağıdın ilk örnekleri olan ürün ortaya çıktıktan sonra iletişim daha hızlı ve daha geniş kitleler arasında gerçekleşmiştir. Günümüzde gazeteler, dergiler ve kitaplar kültürel iletişimin temel taşlarıdır. Teknolojik gelişmelere istinaden ortaya çıkan dijital platformlar ne kadar güçlenirse güçlensin şimdilik basılı eserlerin yerini alabilecek gibi görünmemektedir. Geleceğimiz açısından ağır sanayiye ham madde üretmekten daha önemlisi kağıt üretebilmektedir. Eğer kağıt yoksa bir süre sonra gazete, dergi, kitap da yok demektir. Bunların olmaması; buralarda yazan kalemlerin de yok olması demektir. Ve bu silsile halinde devam edecek durumun geleceği nokta medeniyet iddiasından vazgeçmek demektir. Geçmişte yapılanlar üzerine konuşup vakit kaybetmeden, bir an önce kendi kağıdımızı üretmek gibi bir önceliğimiz vardır. Yoksa “kağıt parçası” diye değersizliğin bir ifadesi olarak kullandığımız kağıdın değerini acı tecrübelerle öğrenmek zorunda kalabiliriz.