Mustafa Yılmaz


Yayın Tarihi:

01 Eylül 2018 Cumartesi 00:00:00

Teşekkürler TRT

ABD ile bir süredir yaşadığımız krize ilişkin en önemli tepki ve toplumsal yaptırımlardan birini TRT gerçekleştirdi. ABD’nin son dönemki tavrına karşın hükümetimiz bir takım yaptırımları devreye sokarken, toplumun farklı kesimlerinden de farklı protestolar yükseldi. Kültürel anlamdaki ilk ve en anlamlı adımı ise TRT attı. TRT, 1980’lerdenbu yana her Pazar saat 10.00 civarında TRT1 kanalında yayınladığı Western filmleri kuşağını kaldırdığını açıkladı. Yoğun gündem arasında pek de göze çarpmayan bu karar, aslında protesto ve yaptırımlar arasında toplumsal etki alanı en geniş olanı. Amerikan’ın en önemli işgal silahının Hollywood olduğu artık kabul edilmiş bir gerçek. 1980’li yılların tek kanal yayın yapılan Türkiye’sini düşündüğünüzde her Pazar ailecek izlenen kovboy filmlerinin Amerikan tarihini, ideolojisini ve yaşam tarzını uzunca bir süre nasıl yavaş yavaş topluma enjekte ettiğini göreceksiniz. İlk bakışta kötü adamaları ortadan kaldıran ve iyilerin zaferi ile sonuçlanan aksiyon filmleri gibi görünen “Kovboy Filmleri” aslında hiç de göründükleri kadar masum değil.  Peki, kimdir bu filmlere adını veren “Kovboy”?  Amerikan iç savaşı sonrası Amerika’nın Batıya açılmasının şirin ve masum yüzünü temsil eden sığır sürülerinin çobanı olan birer Amerikan ikondurlar.  Başlarında taşıdıkları şapkaları, kot pantolonları, genelde kareli olan gömlekleri, kalın tokalı kemerleri ve çizmeleri ile görsel bir model oluşturuyorlardı. 1980’li yılların ilk yarısından itibaren ülkemizde hızla değişen giyim kuşam alışkanlığı, bazı Amerikan markalarının özellikle de bazı kot markalarının satışlarının bir anda patlaması tesadüf olabilir mi?

Görsel birer ikon olan bu kovboyların yer aldığı filmler nasıl ortaya çıkmıştı ve  aslında neleri anlatıyordu bu film türü? Asıl hikaye; “Batı’ya yerleşmekti”. Kendilerine yeni bir yerleşim yeri arayan beyaz adam göz koyduğu toraklara yerleşmek için oranın yerlileri ile mücadele etmek zorundaydı.  O toprakların asıl sahibi olan Kızılderilileri ortadan kaldırıp, toprakları aralarında bölüşüp Misisipi Irmağı’nın batı yakasında özel mülkiyete dayalı bir yaşam kurmanın hikayesidir bu filmler. Bu filmlerde Kızılderililer hep barbar, kötü, acımasız, kanunsuz katillerdir. General Sheridan  “En iyi Kızılderili ölü Kızılderili’dir” diyerek  Amerikan bakış açısını özetlemiştir. Kızılderili sorununu çözmek için soykırımı tercih eden Amerika, kendini bu filmler ile aklamaya çalışmış, sinema da bu konuda resmi ideolojiye itaat etmiştir. Bu filmlerde “kanun benim” diye ortada gezinen adamların kemerlerindeki altıpatlar silahlar bile özenle düşünülmüş ayrıntılardır. Çünkü Colt adı verilen bu silahlar 1835 yılında Kızılderililere karşı kullanmak amacıyla Albay Samuel Colt tarafından özel olarak yapılmıştır. Posta arabaları, trenler, kasabanın barları, şerifler aslında her biri Amerika’yı temsil eden imgeler olarak bu türün içerisine yerleştirilmiştir. Masum birer aksiyon filmi gibi izlediğimiz kovboy filmleri aslında bir soykırımın üstünü örtmek ve Amerikan yaşam tarzını diğer ülkelere yaymak adına atılmış ilk ve en etkili adımdır.  Aynı hedefler üzerine kurulu, Batı Amerika’da yaşayan  Ingalls ailesinin başından geçenlerin anlatıldığı Küçük Ev dizsinin Türkiye de dahil bir çok ülkede Amerika ile aynı anda gösterilmesi tesadüf değildir. Bu sebeplerle TRT’nin aldığı karar kültürel alanda küçük bir adım gibi görünse de, etkileri açısından halka halka yayılarak  büyük bir etki alanı yaratacaktır.  Yarın saat 10.00’da western kuşağı yerine TRT  ev sineması projesi kapsamında çekilen “Ya Nasip Ya Kısmet’i” mutlaka hep birlikte izleyelim diyerek bu kararı alanlara bir kez daha teşekkür ediyorum.