Kayahan Uygur


Yayın Tarihi:

15 Ocak 2017 Pazar 01:00:00

Bir profesör ve darbeler 

Toplumumuzda yaygın olarak görülen bir hastalık var. Karşılaşılan sorunları bir zihniyete bağlamak ve sorunları çözmenin yolu olarak o zihniyetle mücadeleyi öngörmek. Buna mantık biliminde totoloji derler, yani aynı şeyi (toto)  söylemeyi (logia) bir fikir ifade etme sanmak. Örneğin ülkede inşaatlar deprem riski göze alınmadan mı yapılıyor, sayın profesör hemen saptamayı yapar, “depreme önem vermeyen bir zihniyet” vardır. Bu zihniyetle mücadele edilirse çürük çarık binalar sorununa da çözüm bulunacaktır. Bu konuda makaleler, kitaplar yazılır ve büyük uzman havalarında konuşulur, ama gerçekte bir şey söylenmiş olmaz. 

Darbeci zihniyet ne ki? 

Geçenlerde darbeler konusunda fikir beyan eden bir profesörümüzün yazdıklarını okuyunca ilk aklıma gelen bu oldu. “Darbeci zihniyetle” mücadele edilmeliymiş. Bu tür bir zihniyetle mücadele edilirse darbeler olmazmış. Neresinden tutarsanız orası dökülen bir anlayıştır bu. Bir kere darbeler darbeci bir zihniyet olduğu için yapılmıyor, tam tersine sık tekrarlanan darbeler olduğu için böyle bir zihniyet yerleşmiştir. Esasen, zihniyetler olguları ortaya çıkarmaz, olgular zihniyeti yaratır. Türk toplumunda darbeleri yaratan nedenler, bunu yapabilecek olan güçler, iç ve dış odaklar mevcut oldukça zihniyet de kendiliğinden ortaya çıkar. 

Sayın profesör darbeleri kendisi ikiye ayırıp, laik ve dini motifli darbeler diye iki ayrı kategori icat edip her ikisine de karşı çıkılmasını elzem görüyor. Kusura bakmasın, 71 sayfa yazı yazmış ama 15 Temmuz FETÖ darbesi konusunu da, genel olarak darbeleri de somut yönleriyle değerlendirememiş. Türkiye’de darbeler konusunda laik ve dindar motifli diye bir ayrım yoktur, hiç olmamıştır, darbelerin görünüşteki gerekçeleri de hiç önemli değildir. Türkiye’deki darbelerin tümü aslında dış politika nedenlerinden kaynaklanmıştır. Türkiye’de darbe ABD tarafından yapılır, yaptırılır, kotarılır ve ABD tarafından yaptırıldığı yine ABD’nin etki ajanları tarafından gizlenir. 

Darbe demek ABD demek 

Türkiye’deki darbelerin anası olan 27 Mayıs sabahın erken saatlerinde radyodan yayınlanan “NATO’ya ve CENTO’ya bağlıyız” anonslarıyla başlamamış mıdır? Ve en son 15 Temmuz’da “Yurtta sulh cihanda sulh” cuntasının bildirisinde “mevcut idarenin uluslararası ilişkilerimizi bozduğu” iddia edilmemiş midir? Ha NATO’cu, ha FETÖ’cü, darbeciler arasında hiçbir fark yoktur. Başlangıçtan sonuna dek değişmeyen gerçeğimiz budur. Ama bunu görmek ve gösterebilmek için bütün darbeler arasındaki ortak yönü, yani ABD ve NATO bağlantısını vurgulamak şarttır. 

Halâskâran Halisdemir 

Sayın profesör hangi liberal yazardan esinlenmişse “bir tür darbeciliğin” kaynağı olarak Halâskâran-ı Zabitan zihniyetini görüyor. Ben kendi payıma hiç cesaret ve ideal sahibi darbeci subaylar olduğunu duymadım, ta ittihatçılardan başlayarak hepsi emperyalizmin ajanlarıydı. Herhangi bir darbeden, muhtıradan önce mutlaka yabancılarla ortaklık kurup işi sağlama bağlamışlardır ya da kendileri için, kariyerleri için en ufak bir risk oluşturabilecek bir durumda soluğu İngiliz ya da sonraki dönemde ABD Elçiliği'nde almışlardır. Onlar kim ki Halaskâran olsunlar? Halâskâran-ı Zabitan darbeciler değillerdir, darbeyi önleyen Özel Kuvvetler paşamız Zekai Paşa ve diğer değerli paşa ve subaylarımızdır, şehidimiz Ömer Halisdemir gibi halis kahramanlarımızdır.  

Sayın profesörümüzün üzerinde durduğu diğer tür darbeci zihniyete gelince o da FETÖ’nün “kâinatı kurtaracak ilahi bilgi” iddiasıymış. Bir kere darbeyi yapanlar böyle bir iddiada bulunmuyorlar. FETÖ’nün darbesi reel olarak hiçbir şekilde İslam’la ilgili değildir, ABD’den alınan emirle yapılmıştır, yöneticileri o ülkededir ve uygulayıcıları da üs olarak İncirlik’i kullanmıştır. Okunan darbe bildirisinin FETÖ’nün taktığı ve suratında çok iğreti duran “İslam maskesiyle” de alakası bulunmamaktadır. Bütün bunlardan anlaşılan şudur: Darbe sonrasında varılmak istenen nokta ABD’nin sözünden çıkmayan bir hükümetten ibarettir. 

ABD türü “ılımlı İslam” 

Öte yandan 15 Temmuz’a katılan NATO’cular ve FETÖ’cüler arasında bazı şakirtlerin bulunduğu, bunların hurafe ile beyinlerinin yıkandığı bir gerçektir. Ancak bunların beyni yine ABD tarafından 1960’larda finanse edilen Komünizmle Mücadele Dernekleri ve bizzat ABD yanlısı ve dindar geçinen 12 Eylül hükümetleri tarafından yıkandığı unutulmamalıdır. Bürokratik engellemeler nedeniyle Diyanet bunlara karşı uzun süre sessiz kalmak durumunda olmuştur. Yoksa bunların ağzının payını verecek değerli din âlimlerimiz ve hocalarımız ziyadesiyle mevcuttur. Zaten FETÖ’nün sapkın görüşlerinin Türkiye’nin dindar toplumunda bir karşılığı olmayıp, bu sapkınlıkları ancak toplumdan koparıp ayrı bir dünyada yaşattıkları şakirtler çevresine yayabilmiştir. Bunlar güçlerini Türkiye dindarlarından değil yurtdışı destekten, ABD’den, ABD vasıtasıyla kurdukları Türk okullarından, NATO’cu generallerden, ABD’den destek almak isteyen güçlerden sağlamışlardır. 

Stratejik hata 

Darbelerle mücadelenin yolu, darbeleri hazırlayan dış güçlerin ülke içindeki dayanaklarını ortadan kaldırmaktan, medyalarını, akademisyenlerini, nüfuz ajanlarını deşifre etmekten geçer. Kısacası darbelere karşı mücadele ile tam bağımsız Türkiye mücadelesi birbirinden ayrılmaz. Eğer mücadele edilmesi gereken bir zihniyet varsa tam bağımsızlığı kabul etmeyen, “tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak” demeyen zihniyettir. Bunu anlamamak insanı stratejik hataya götürür.