Kayahan Uygur


Yayın Tarihi:

13 Ocak 2017 Cuma 00:18:00

Liberaller kimlerdir ve ne için savaşırlar?

Türkiye’de bir liberal aydınla konuştuğunuzda size liberalizm hakkında bir yığın kalıplaşmış laf ve boş vaatten başka bir şey söyleyemez.  Ben size liberalizmin ne menem bir şey olduğunu teoriyle değil olgularla anlatayım da lüzumsuz tartışma olmasın. 

1980:Uğursuz yıl 

1980’de ABD ve İngiltere’de Reagan ve Thatcher’in iktidara gelmesiyle dünyada yeni bir dönem başladı. Buna neo liberalizm deniyordu. Bu sistemin özelliği para politikaları, finans enstrümanları ve geleceği satın alan kredi metotlarıyla piyasayı genişletmek, finansın önündeki milli ve sosyal tüm engelleri kaldırmaktan ibaretti. Borsa aracılığıyla bir kumarhane ekonomisi kurulmuş, devletin sağlık ve eğitim alanındaki kutsal rolü tahrip edilmiş, sosyal güvenlik ağır darbeler almıştı. 

Şikago Üniversitesi’ndeki bazı profesörlerin geliştirdiği ekonomik tezleri hayata geçirmek için yapılan bazı denemelerden en ünlüsü Şili’de oldu. Askeri darbeyle iktidara gelen General Pinochet liberal ekonominin vitriniydi. Aynı şekilde Türkiye’yi de liberal sisteme bağlamak için 12 Eylül darbesi yapılmış ve 12 Eylül hükümetleri dolar bağımlısı, faiz lobisinin esiri, IMF ve Dünya Bankası kıskacında bir ülke yaratmıştı. Ama bunları geçelim, daha somut konulara girelim. 

Yoksulları çökertti 

Liberalizmin anavatanı ABD’dir. Acaba bu ülkedeki liberal uygulamalar 1980 ila 2014 yılları arasında ne sonuç vermiştir? Son dönemde yayınlanan Kapital adlı ünlü araştırmanın yazarı Thomas Piketty’nin web sitesindeki rakamlara bakalım. Amerikan toplumunun yüzde 50’sini oluşturan fakir kesimin geliri bu 34 yıllık dönemde yüzde 20’den yüzde 12’ye düşmüştür.  Bu yoksulun daha da yoksul olması demektir. 

Peki, zenginlerin durumu ne olmuştur? ABD toplumunun yüzde 1’ini oluşturan en zengin kesimin gelir oranı milli gelirin yüzde 12’sinden yüzde 20’ye çıkmıştır. Bu da zenginin daha zengin olmasından ibarettir ve bütün kavga da buradan çıkmaktadır. Bu 34 yılda ABD’de halk kesimi ezilmiştir, soyulmuştur ve çökmüştür. Parlak liberal gevezeliklerin, Obama’nın demokrasi sahtekârlığının ardında yatan çıplak gerçek budur. Aslında bütün dünyada olup biten de bundan ibarettir. 

Konuyu daha da somutlaştırırsak yine Piketty’nin verdiği rakamlara göre ABD toplumunun yüzde 50’sini oluşturan yoksullar sabitleştirilmiş dolar değeriyle ayda ortalama kişi başına bin dolarla idare etmekte, yüzde birlik zengin kesim ise 81 bin dolar kazanmaktadır. Tabii bunlar ortalama rakamlardır, ABD’de hiç geliri olmayan ya da 500 doların altında sürünenler olduğu gibi saatte milyonlar kazananlara da rastlanır. 

Eskiden durum değişikti 

Peki, liberalizmin zirveye çıktığı ve liberal aydınların sükse yaptıkları 1980-2014 dönemi böyledir de daha önce ne olmuştur? Piketty’nin rakamlarına göre 1929’dan 1986’ya kadar en zengin yüzde 1’in milli gelirdeki payı azalmıştır. Yine elde olan verilere göre yüzde 50’lik yoksul kesimin milli gelirdeki payı 1962’den 1986’ya kadar artmaya devam etmiştir. Bu rakamlar bizi şu somut sonuçlara ulaştırıyor, yoksul kesimleri temsil eden toplumsal, halkçı akımlar güçlü iken halkın ekonomik durumunda kısmi düzelmeler olabiliyor. Halkın sorunlarını dile getiren herkesi popülist, faşist, diktatör diye damgalayan liberaller güçlüyse fakirler daha da fakirleşiyor. 

Beslenirler 

Tabii bir toplumda yüzde birlik azınlık bir ekonomik oligarşi oluşturduğunda liberalleri de kırıntılarla besler. Liberal ideoloji eşitsizlikleri haklı ve meşru görür. Gerçi liberalizmin kurucularının da zamanında kabul ettikleri bir kural vardır, eğer bir toplumda büyük eşitsizlikler varsa, başkalarından daha iyi durumda olanların buna layık olması gerekir. Başka bir deyişle, bir toplumun ayakta durabilmesi için asgari bir liyakat ölçüsünün var olması şarttır. 

Bugün böyle bir durum olmadığı, reel ekonominin zayıflayıp finansın yani paranın önem kazandığı bir ortamda kişisel başarının değil mirasyediliğin prim yaptığı açıktır. Nitekim Piketty de Kapital kitabında bunu kanıtlar. 

İnsanlık düşmanı bir ideoloji 

Bu tür eleştirilere karşı Ayn Rand gibi kaldırım liberalleri ve düzeyleri onun ötesine geçmeyen Türkiye’deki takipçileri şöyle diyor: “Boş verin eşitsizlikleri eleştirmeyi, tiyatroda yetenekli bir sanatçıyı alkışladığınız gibi, zenginlerin önünde de secdeye varın”. Liberallere, eşitsizliklerin sosyal nedenleri olduğunu, fırsat eşitliğinin bulunmadığını, bugünkü toplumda yoksulların hayat yarışına her zaman metrelerce geriden başladıklarını anlatırsanız sizi dinlemezler. Bu eşitsizlikleri zenginliklerin ve çağdaşlığın gereği sayarlar. 

Eşitsizliklerin sosyal nedenlerini reddeden liberallerin vardığı yer doğal nedenler aramaktır, insanlar arasındaki gelir ve olanak düzeyi farkının doğuştan geldiğini savunmaktır. Bu da insani olayı, doğal olana indirgemektir ve açıkça ayırıcı, ötekileştirici, baskılayıcı bir tavırdır. Görüyorsunuz değil mi, her ağızlarını açtıklarında özgürlüklerden bahseden liberallerin aslında nasıl insanlık düşmanı olduklarını! Onların özgürlük anlayışı parası olanın istediğini yapmasıdır, akılınıza ne geliyorsa o. En azından adına medya denen CNN İnt gibi yalan dolan merkezleri kurup devlet başkanlarına hakaret etme özgürlüğüdür bu. Son 35 yılda dünyada bu işler böyle gitti, ama artık bu devran böyle devam etmeyecek.