Prof. Dr. Mehmet Çelik


Yayın Tarihi:

01 Kasım 2019 Cuma 06:00:00

Sözde halife gerçekten öldürüldü mü?

Dün akşam Ankara’da eski Malatya Valisi ve 2012’de stratejik bir kurum olarak kurulan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı'nın başına getirilen Sayın Ulvi Saran ile bir dost meclisinde bir araya geldik. Sayın Saran sadece vizyon sahibi, başarılı bir idareci-bürokrat değil, aynı zamanda bir bilim adamı, akademisyen… Bu dost meclisinde gecenin geç saatlerine kadar ülkenin içte ve dışta karşılaştığı problemleri masaya yatırdık… Kalabalık olmayan, ama bir araya geldiğimiz bu dost meclisinde yer alan arkadaşların tamamı, vizyon sahibi, entelektüel ve bilimsel birikimleri mükemmel arkadaşlardı… uzun zamandır böyle seviyeli ve tatlı bir sohbete hasret kalmıştım.
Bu dost meclisinde kısaca bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olan zevattan kimse bulunmuyordu…
Sohbetin en koyulaştığı sırada, sayın Ulvi Saran’a, ülkenin en stratejik kurumlarından birinin başında uzun yıllar hizmet verdiğini gözönüne alarak DEAŞ’ın sözde halifesi Ebu Bekir el-Bağdadi’nin ölümünü sordum!..
Tabi öncelikle kendi kanaatimi de ortaya koydum: Öldürme operasyonu(!)nun bende bir Hollywood yapımı çağrışımı yaptığını…
ABD’nin önemli projelerde kullandığı aktörleri, iş bitince öldürmeyeceğini, böyle yaparsa yeni projeler için uygun ve mahir aktörler bulamayacağını… vs. bu meyanda kısa bir giriş yaparak sözü sayın Saran’a bıraktım.
Madde madde, son derece muhteşem bir analiz yaptı. Söylediklerini aynen aktarıyorum:
TALİBAN, EL KAİDE, İŞİD; ORTAK ÖZELLİKLERİ
1. Üçü de soğuk savaş sonrası, bir tarafı “Batı’ya karşı İslam dünyası” olan yeni uluslararası güç dengesinin ve çatışma denkleminin parçası olarak, aniden ve örgütlü olarak ortaya çıkmışlardır.
2. Üçünün de ülkelerinde bilinen geçmişleri, derin ideolojik ve sosyolojik kökleri bulunmamaktadır.
3. Üçünün de liderlerinin ABD ve İsrail gizli servisleriyle bağlantılarına dair yoğun spekülasyonlar bulunmaktadır.
4. Üçünün de Batı’lı ilke ve kurumlara karşıtlıklarının şiddet kullanmına dayanması, inanç farklılıklarına ve sivil değerlere acımasız ve hoşgörüsüz yaklaşımları “vahşi İslam” algısıyla örtüşmekte; uyguladıkları strateji ve taktikler tüm dünyada İslamofobinin yayılmasına hizmet etmektedir.
5. Üçünün de onca şiddet kullanımına, terör eylemlerine ve mücadelelerine rağmen, kendi iddialarınca kalıcı ve kabul edilebilir hiç bir siyasi ve askeri başarı elde edemeden miadları dolmakta ve önemleri azalmaktadır.
6. Üçünün liderleri de, örgütsel işlevlerini yerine getirdikten sonra, ani bir hastalıkla veya ABD güdümlü “başarılı bir operasyonla” öldürülmüşlerdir(!)
7. Üçünün de varlıkları, misyonları ve eylemleri, Hollywood’un milyarlarca Dolar gişe hasılatı yapan savaş filmlerine çarpıcı hikâyeler çıkarmakta ve Amerikan kahramanlık idollerine ilham kaynağı olmaktadır.
Evet, üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gerek, değil mi?