Ömer Özkaya


Yayın Tarihi:

14 Ekim 2018 Pazar 00:00:00

Durum tespiti

“Biz artık bir imparatorluğuz ve harekete geçtiğimizde kendi gerçekliğimizi yaratırız. Sizler tüm mantığınızı kullanarak bu gerçekliği incelerken biz yeniden harekete geçer; daha yeni, başka gerçeklikler oluştururuz; siz bunu da incelersiniz ve işler bu şekilde sürüp gider. Biz tarihin aktörleriyiz... Ve siz, siz hepiniz, biz her ne yapıyorsak onları incelemekle yetineceksiniz.” 

Eski başkan George W.Bush'un başdanışmanına ait bu sözler 17 Ekim 2004 tarihli New York Times Magazine'den alıntılanmıştır. Noam Chomsky’nin “Geleceği Kurgulamak” adlı eserinin arka kapağında da yer alan bu paragraf çok çarpıcı bir gerçeğin altını oldukça koyu bir kalemle çizmektedir. Marks'ın Das Kapital adlı kitabı Rusça’ya 1872’de Petersburg’da çevrilir ve Rusya'da 3.000 adete yakın satılır. Bu tablonun da altını kalın bir çizgi ile işaretleyelim. 

Öncelikle ABD Başkanı baba Bush'un başdanışmanı şu anda yaşadığımız bir durumu inanılmaz bir öngörü ile özetlemiştir: ABD’nin ve Batı’nın çok gerisindeyiz. Daha yeni ABD’nin birçok sırrını ABD’lilerden tercüme ederek öğreniyoruz veya bir kısmını analiz etmekteyiz. Bir zamanlar Sezar’ın, Büyük İskender’in, Çar Deli Petro’nun ve Kanuni Sultan Süleyman’ın olağanüstü özgüvenini aynen gözlemlemekteyiz baba Bush'un başdanışmanı nezdinde. 

Fakat maalesef tablo budur. Türk entelektüelleri inanılmaz derecede yavaştır. 1872’de Rusya’da 3.000 adede yakın satılan Das Kapital Türkiye’de hiçbir zaman bu sayıda satılmamış ve dolayısıyla okunmamıştır. Dolayısıyla Türkiye’deki Marksistler Marks'ı hâlâ okumadıkları gibi Anti-Marksistler de ne yazık ki okumamışlardır. ABD’yi de Rusya’yı da ve diğerlerini de bu kadar açık ara geriden izliyorsak Türkiye beka sorununu nasıl çözecektir? 

Türkiye’nin liberalleri liberalizmi, Marksistleri Marks'ı ve Müslümanları Kuran-ı Kerim’i okuyup anlamazlar. Bu kadar bilgisizlikle Türkiye’ye karşı çeşitli hamleleri nasıl karşılayabiliriz ki? Çin’i, İran’ı, İsrail’i ve Suudi Arabistan'ı bilimsel bir titizlikle mercek altına almadan Cemal Kaşıkçı olayını nasıl anlayabiliriz? 

Dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan ve dünya petrol stratejisini nerdeyse tek başına domine eden Suudi Arabistan’ın içindeki iktidar mücadelelerinin ne kadar ölümcül olabileceğini öngörebilmek için ABD’yi, İngiltere’yi ve Çin’i çok yakından takip edebilmek zaruridir. Çünkü tarih ile sabittir ki Suudi Arabistan'daki her dalgalanma eninde sonunda radyasyon gibi tüm dünyaya yayılacaktır. Tabii öncelikle -dün Osmanlı’ya ulaştığı gibi- bugün de Türkiye’ye ulaşacaktır. Suudi Arabistan'ın Petro-dolar ve Petro-politik sebebi ile ulaştığı çok yönlülük Türkiye’yi de birinci elden etkilemektedir. Suudi Arabistan ve Suriye’ye yönelik Türkiye’nin yaklaşımı, reel politik olarak milli güvenlik ve ekonomik güvenlik konsepti içerisinde olmaktadır. 

Arap ve İslam dünyası ne yazık ki 1980’lerden beri Türkiye'yi bir türlü jeopolitik ve jeostratejik ebatlarında algılayamamıştır. Dolayısıyla ABD başkanı baba Bush'un başdanışmanına girişteki paragrafı kurduran arka plana bir de bu açıdan bakmak gerekmektedir. 

Coğrafi konumu sebebiyle oldukça rahat bir imparatorluk olan ABD, gerçekten de dünyanın algılamakta, analiz etmekte ve öngörmekte başarısız olduğu bir küresel aktör konumunu sürdürmektedir ve ABD, dünyanın analiz etmekte, öngörmekte ve algılamakta çok geç kaldığı oldukça ilginç ve orijinal stratejiler üretmektedir. 

Coğrafi korunmuşluğun verdiği beyin konforunu çok iyi değerlendiren ABD sürekli alarm durumundadır. Bugün Trump’ın uyguladığı tüm politika ve stratejilerin çok önceden hazır olduğunu görmek için günümüzde Noam Chomsky’e bakmak bile yeterlidir. Bu bağlamda Türkiye bölgesel ve küresel her adımında ABD gerçeği ile yüzleşmektir. Bu yüzleşme ABD tarafından çalışılmıştır, fakat Türkiye tarafından çevremizdeki ABD daima şaşkınlık yaratmıştır ve yaratmaya da devam edecektir. 

Neoliberal politikalar ve kapitalizm yeni bir sürüme geçerken biz hâlâ eski sürüm üzerinden dünyaya bakan liberallere sahibiz. 

Türkiye’nin Osmanlı gibi bir imparatorluğun varisi olarak ABD ile daha nitelikli bir “iletişim” kurması her zaman mümkündür. ABD’yi ciddi anlamda bir analizden geçirmeden bunu yapmak da mümkün değildir. ABD’nin doğal olarak kendine biat eden ve emre amade duranları tercih etmesi normaldir. Tüm imparatorlukların ve küresel güçlerin en zayıf yanı da hep bu olmuştur. ABD’nin Türkiye algısı provoke ve maniple edilmiştir. Bunun iyi mi kötü mü olduğunu uzun menzilli tarih değerlendirecektir. 

Sonuç olarak siyaset ve uluslararası ilişkiler kehanetleri kaldırır fakat siyasal ve uluslararası fantezileri kaldırmaz. Bu olgu yine gücün sınırsızlaşmasını çalışan ABD’lilere yabancı gelmeyecektir.